29 Temmuz 2012 Pazar

ben hic degismedim sevgili

lafların banaysa sevgili ben hiç değişmedim hala aynı benim. Sadece karakterimin yapmamın gerektiğini yapıyorum. sırf birazcık daha yakınında olmak için. ama sanırım sen ne burada yazanları okuyorsun nede anlayabliyorsun. takmıyorum birtanecik sevgilim, takmıyorum hayalim. takmıyorum dünüm yarınım. üzülmüyorum beni suçluyorsun diye. kendine dikkat et olur mu? beni böyle bilmeye devam et. seni seviyorum.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Kutlu Mutlu Olsun...

Kutlu olsun sevgilim yeni bir yaşın. sevdiklerinle, sevenlerinle mutlu bir ömür geçirmeni dilerim. Gözünden yaş düşmesin sakına hiçbir zaman. Hep gülümse sen hiç ağlama olur mu? Hayallerinden de asla vazgeçme biliyorum geçmezsin benim sevdiğim kız hiç vazgeçmezdi hayallerinden. Hep mutlu ol sevgilim...

Yeni yaşın kutlu olsun... Seni saramadım ya doğum gününde, ilk ben kutlayamadım ya, hediyeni ilk ben veredim ya olsun sevgili... Ben hiç üzülmüyorum bunlara takma olur mu? Kıskanmıyorumda başkaları kutluyor ben kutlayamıyorum diye.. Seni hep seviyorum..


Şifa  ve ulaşında doğum gününü kutlar sevgilim, hediyelerini veremediler ama olsun. Seni hep seviyorlar onlarda benim gibi...

He  unutmadan aşağıdaki sana gelsin birtanem.
Fatih Zengin - Doğum gününde dinlersin olur mu?



Seni çok sevdim. Kutlu Olsun Sevgili...

26 Temmuz 2012 Perşembe

baska rollere bürünmek gerek bazen onun için.

Başka bedenlere bürünmek... Eskide arkanda ne varsa bırakıp lanet olası bir karaktere bürünmek gerekir kimi zaman. Bazen bu karakter onu ne kadar kızdıracağını bilseniz bile yapmak zorundasınız çünkü ancak ona o şekilde yakın olabilirsiniz.

Seni daha yakından hissedebilmek için, konuşabilmek için farklı bir karakter oldum artık. ama kızma sevgili benliğim asla değişmedi sadece ufak bir tiyatro gösterisinin yada sinema filminin içinde figüran sahnesi olan bir insan gibi rolümü ezberledim, oynadım, oynuyorum.

Belki sana saçma gelebilir ama bunu yapmak zorundaydım. Başka karakter olmam gerekti. sana yaklaşabilmem için. Sakın kızma neden o karaktere büründün diye çünkü neden sensin.

Hani her karakterin zorluğu vardır ya sevgili bunun da var işte kimsecikler anlamsın diye, kimsecikler bilmesin diye iğrenç bir insan modeli çiziyorum. küfür ediyorum millete sataşıyorum ama biliyorum ucunda sen varsın. ucunda sana bir merhaba sana bir selam sana bir özlem var.  işte bu yüzden bu hayatı farklı karakterlerde yaşamak gerek.

Üzgünüm sevgilim sana bunları yaşattığım için, benim hakkında böyle düşündüğün için. Eğer burayı okursan bana birazcık hak ver olur mu? Onların hiç birini isteyerek yapmıyorum inan bana sırf birisi anlamasın birisi duymasın diye. Hani derler ya rolüm bu benim her türlü karaktere girerim her türlü numarayı yaparım. O misal. Ama benim rolümün sonunda ne bir para var , ne bir ödül nede şan şöhret. Tek bir şey var sevgili. "bir merhaba." o bunların hepsine değer biliyorum.

şimdi rolüme dönmem gerek sevgili. gitmem gerek. Seni seviyorum. Seni çok özlüyorum bunu bilmeni isterim.

Artık farklı bedenlerde değiliz farklı rollerde farklı yüzlerdeyiz sevgili...

19 Temmuz 2012 Perşembe

uzaklardan sevgi getirdim... uzaklardan özlem getirdim...

Bu aralar baya bir boşladım seni farkındayım. Özlemlerimi, duygularımı kısacası içimdeki seni anlatamadım uzun zamandan beri sana. Biliyorum kızmıştırsın sen,  hatta küfür bile etmiştirsin. Haklısın sevgili bu aralar aksattım seni...

Ne kadar içimde saklsamda seni, ve bir o kadarda dışarıya vurmak istesem seni bazen yazmaya gücüm yetmiyor. Yazsam çünkü boşaltacağım oracıkta içimde ne varsa. ara ara sokakta, yolda metrobüste içimden hep seni konuşuyorum. Sana şiirler yazıyorum. Beklediğim her otobüs durağında senin uğruna yazılmış binlerce şiirim var, anım var bilmezsin sevgili.
Tam yazmak istiyorum, elim kağıtlara gidiyor. Sonra bir bakıyorum hemencecik orada ağlayı vermişim, işte bu yüzden yazamıyorum. Eğer orada yazarsam yine sana gelirim, eğer orada yazarsam yine seni bulurum, eğer orada yazarsam yine mahvedebilirim seni. Bu yüzden dayanmaya çalışıyorum. Nereye kadar dayanacağım bilmiyorum ama dayanmaya çalışıyorum.

Bazen öyle bir canım çekiyorki seni oracıkta olsan sarılırım boynuna hayatta bırakmam inan bana sevgili. Bazen öyle bir istiyorumki seni görmek oracıkta görsem bir daha kimseye bakmaz bu gözler inan bana sevgili...

Bazense boktan insanlar beni üzüp duruyor, takıyorum onları bilirsin beni saçma olduklarını bile takıyorum. Daha fazla takmamak için senin vermiş olduğun nasihatlar geliyor, "Takma aşkım derdin" bu bile yeterdi benim için. İşte bunu hayal ediyorum ve daha fazla üzülmemi engelliyorum. Baksana sevgili senin yokluğunda bile senin nasihatlarınla ayakta duruyorum sen neymişsin benim için!
Pardon!!! senin yokluğunda mı dedim? Ulan sen hiç gitmedin ki! hep solumdaydın pardon unutmuşum sevgili kusuruma bakma! ve kızmada!

Seni çok özledim, seni çok sevdim bunu bilmeni isterim sevgili! Eski sevgililer gibi değilmişsin sen sevgili... Her geçen unutacağıma her geçen gün içimdeki elif isteği, elif sevgisi büyüyor anlamış değilim! Bazen çok komik durumlara düşüyorum, hani sana klasik gelecek ama her gördüğüm kapalıyı sen zannediyorum yüzlerine dikkatlice bakıyorum. Kimisi takık diyor, kimisi salak  bazende sapık diyen olur belki ama bilmiyorlarki sevgili her kapalıda seni arıyorum. Belki senmişsin diye bakıyorum işte gördüğüm her kapalıya oysa senin olmanı o kadar çok istiyorumki her baktığım süliyette. Bazen geçtiğimiz yerden geçiyorum, işte oralarda ölüp ölüp diriliyorum dayanmak zor geliyor orada ama ufak bir şey umut veriyor adını bilemediğim belki senin geçtiğin yerden geçiyor olabileceğimin heyecanı olabilir. Belki de aynı yerden farklı zamanlarda nefes alıyor olabilmemiz olabilir di mi sevgili.

Neyse sevgili daha fazla başını şişirmeyeyim. Arada yazacağım sana yine, sakın ha yazmıyorum diye özlemiyor, sevmiyor, unuttu diye düşünme. Aksine her geçen gün bunlar kat ve kat yükseliyor., büyüyor.

Seni çok seviyorum, seni çok özlüyorum. Seni çok istiyorum...

Her durakta sana biriktirdiğim yazılarım var benim.
Çalıkuşum...

15 Haziran 2012 Cuma

ihtiyacim var sana...

bu aralar sana hiç olmadığım kadar ihtiyacım var. Bu aralar fazla kırgınım, fazla döküldüm... İhtiyacım var işte sana. her şey üst üste geliyor, dermanım kalmadı dayanacak gücüm kalmadı... Ne zormuş sevgili büyük adam olmak! Ne zormuş sevgili sensizde seni yaşatmak...
İhtiyacım var işte sana, bir merhaba desen eskisi gücüme kavuşurum. Bir selam göndersen belki... İhtiyacım var işte sana...

Oturup sabahlara kadar konuşmaya sana derdimi anlatmaya o kadar çok ihtiyacım var ki. Nasihatlarını dinlemeye, dizinde uyumaya... Aslında ona bile gerek yok sadece konuşsam yada sesini duysam yada olmadı sevgili bir merhaba desem sana!  Basit bir merhaba, basit denmeyecek kadar büyük dertleri getirse ardından... sonrasında ise o güzel nasihatlarını dinlesem hiç susmasan, hep konuşsan keşke sevgili.

Dayanamıyorum. ellerim yazmıyor. gözlerimde derman kalmadı... dökecek göz yaşım kalmadı sevgili...

sebep sorma işte sadece ihtiyacım var sana...

Dinlemelisin sevgili...

hayatımda ikinci defa bir şarkıda bu kadar  çok ağladım. hayatımda ikinci defa bir şarkıda bu kadar hüzünlendim...

Bir rüzgar gibi geçti ellerinde gençliğim
Bir ömrüm daha olsaydı ah uğruna vermezmiydim
Eski bir yalandı o aşk denilen masaldı!
Hiç çıkmıyor aklımdan! Hiç
Haziran akşamları
Eski bir yalandı o aşk denilen masaldı
Dilimizde kaldı şimdi bir ayrılık şarkısı

14 Haziran 2012 Perşembe

seni hatırlamak

seni hatırlamak için bu lanet olası sıcaklarda bile yorganla yatıyorum. Biliyorum saçma gelecek ama seni hatırlatıyor. Yokluğunda sen gibi oluyor. yerini almaz ama yokluğunu ufacıkta olsa doldurmaya yetiyor. Hatırlar mısın sana bir yazı yazmıştım yorganla ilgili? Sahi hatırlar mısın sevgili?

10 Haziran 2012 Pazar

sen benim virgülümsün...

Sen benim virgülümsün.

Hayatta denen bu garip şeyde hep bir şeyleri ertelediğim bunlarda kullandığım virgülümsün. Ne zaman başım sıkışsa, ne zaman darda olsam ve ne zaman seni özlesem hep “seni” kullanırım. Hatırlar mısın? Zor anlarımda hep yanımda olurdun ve hep destek verirdin kollardın beni. Annem gibi.
Sen benim virgülümsün.
Hani virgülün anlamı vardır bilirsin, anlamı Türkçede şu şekilde; “Tamamlanmamış cümle sonlarında kullanılır.” Bu kadar basit bir anlamı olabilir Türkçede ama benim hayatımda yada anlamı bi o kadar derindi ki bilemezsin.
Senin yokluğunda ne zaman aklıma gelsen hayatıma bir virgül çekerim. Hep bir şeyleri ertelerim hep…
Tamamlayamadım seni bir türlü senin yanına bir sen koyamadım bunun içinde hep bir virgül çekerim hayatıma… Sahi ben ne zaman virgül koymaktan vazgeçeceğim? Sahi ben ne zaman tamamlayamadığım cümleleri senle tamamlayacağım? Söylesene sevgili ne zaman virgülüm değil de noktam olacaksın? Ne zaman noktalanacaksın!?
Şimdi her üzüldüğümde senin yerine virgül koymaktansa nokta koymayı yeğlerim ama!? Olmaz işte sevgili. Sen benim tamamlayamadığım cümlelerimin sonlarındaki virgülsün… Geldiğin gün ise noktam…

Sen benim virgülümsün…

Ne garip di mi sevgili? Türkçede anlamı bi o kadar boş olan tümcelere bile anlam yükler oldum. Virgülün bir özelliği daha var seni bana hatırlatan…  Tıpkı seni bana bağlayan özelliklerin gibi. Virgül; “Yüklemden uzak kalmış özneden sonra konur…” Şimdi diyeceksin ki e be adam! Buna ne anlam yükledin, yine bundan ne çıkarttın! Haklısında. Konu sen olunca durmuyor kalem, durmuyor gözyaşı…
Sen benim yüklemimdin beni tamamlayan, beni ben yapan… Senden sonra hayat cümlemize bir virgül eklendi.  Ayırdık birbirimizi cümlemize ansızın koyu verdik “virgülü”… Artık ne sen bana yakınsın ne de ben sana… Uzak kaldık birbirimize…
Ne tamamlayabildik kendimizi nede birleştirebildik… Belki kim bilir bir gün virgül değilde noktam olursun. Belki birgün kim bilir kavuşur bu özneyle yüklem… Kim bilir?

Baksana sevgili bu yazıda bile beş tane sen kullanmışım her anımda sen varsın… Kalbimde, ruhumda, bedenimde olduğun gibi…

Gel artık tamamla bu cümleyi virgülüm değil noktam ol…

9 Haziran 2012 Cumartesi

Bir gün gidersen, beni 'kaldıgına' inandırarak git...

Kasım 1987… İstanbul yağmur ağlıyor… soğuk… Kadıköy’de bir saçak altına sığındık. İzbe bir köşeden yağmurdan kaçanları izliyoruz… sımsıkı sargınız birbirimize… kafası tam göğsümün üstünde duruyor.
Başını hafifçe kaldırıp iri gözleriyle yüzüme baktı ve “buradan kalbinin atışını duyabiliyorum” dedi. Gülümsedim. Islak saçlarını kokladım. Eli elimdeydi. Öpüşmenin tılsımını daha keşfetmemiş ve tüketmemiştik… sırılsıklamken bile ıslanmaya devam etmekten şikayetçi olmamaktı galiba aşk…
İstanbul hala yağmur ağlıyordu. “sana olan sevgim neden hep korkuyla beraber büyüyor içimde” diye sordum sonra. Önce duraksadı. Hiçbir şey söylemedi. Bir şimşek aydınlattı caddeleri. Ardından kocaman bir gök gürültüsü duyuldu. Sıçradı ve saha sıkı sarıldı. “sanırım gitmemden korkuyorsun” dedi kaygılı bir ses tonuyla. “sevdikçe korkuyorsunkorktukça daha çok seviyorsun” diye devam etti. Yağmur iyice hızlanmıştı. Evet sevgim büyüdükçe onu kaybetme korkum da büyüyordu aynı orantıda. Hatta zaman zaman o korku sevginin önüne geçiyordu. İşte öyle zamanlarda arabesk bir hüzünle çıldırıyor saldırganlaşıyor hatta kalbini kırıyordum; sebebini bile bilmeden... İstanbul hala yağmur ağlıyor…
Birini hep kaybedeceğinizi düşünerek seviyorsanız aşkı didikleyerek yaşamaya başlıyorsunuz bir zaman sonra... tutunamayanlardan oluveriyorsunuz hiç anlamadan…daha fazla sahip çıkmak adına kısıtladığınız özgürlükler korkularınızın tetiklediği kıskançlık nöbetleri ve sizi o son noktaya getiren “ben sana güveniyorum etrafa güvenmiyorum” söylemiyle maskelediğiniz kendinize olan güvensizliğiniz ve siz…
Peki sonuç ne mi oluyor? Korktuğunuz şey sevdiğiniz insanın bir gün başkasını sevmesi olduğu halde aslında sevdiğinizi siz “başkalarını sevmeler”in kapı eşiğine kendi ellerinizle bırakıyorsunuz bilmeden! Sonra yaptığınız yanlışın ne olduğunu dahi anlamadan hep karşı tarafı suçlayarak kendi yolunuza devam ediyorsunuz; sebebi “kendiniz” olan hak edilmiş bir terk edilmişlikle…
Bunları nereden bilebilirdim ki o zaman. Benim yaşadığım hikayeyle hiçbir ilgisi yoktu bunun. Aşkın dikenli yollarına yalınayak fırlamış fırlatılmıştım… ve toydum… ve kirlenmemiş… ve çok çocuk… ve İstanbul hala yağmur ağlıyordu.
Bir kafeye girdik sonra. Sıcak bir çayla ısıttık içimizi. Bir ara masadan kalktı ve ben peçeteye alelacele bir not karaladım. “Bir gün gidersen beni 'kaldığına' inandırarak git. Ben ancak gitmediğine inanarak yaşayabilirim...” o gelene kadar çantasına atıvermiştim bile.
Günler haftaları haftalar ayları kovalıyor; onunla buluşmak giderek güçleşiyordu. Önce okul sonra ailesi sonra iş… en sonra ben… bazen bakkala bırakılan küçük notlarla bazen de eve gönderilen uzun mektuplarla kağıtlarda sürüp giden bir aşka dönüşüyordu bu ilişki. Ve ben yolumu “yolu” yapmanın hayalleriyle bir türlü fark edemiyordum hunharca akıp giden zamanı…

Yıllar sonra İstanbul’un yine yağmur ağladığı bir günde kendimi Kadıköy’deki o saçak altında buluverdim. Onunla ıslandığımız son izbedeydim şimdi. Ve hayatın tuhaf tesadüflerinden biri gerçekleşti o gün… önce bana doğru el ele yürüyen bir çift gördüm. Oydu… gülümseyerek yaklaştılar ve yıllar sonra gördüğü uzak bir dostuna uzatır gibi uzattı elini. Dokunmanın hazzını artık unuttuğum elini sıkarken “ne kadar uzun zaman oldu değil mi kahraman” diye sordu. İşte o anda anladım yıllar önce bir peçeteye karaladığım o notun gereğini yaptığını...
Evet! Dediğimi yapmıştı. Beni kaldığına inandırarak gitmişti işte! Bense hep yanımda olduğunu düşünerek devam etmiş edebilmiştim yaşamaya. Öyle ya ancak gitmediğine inanarak yaşayabilirdim o da beni böyle yaşatmıştı işte… sonra yanındakini işaret ederek “tanıştırayım nişanlım Faruk”dedi. Yüzüme zorla yerleştirdiğim emanet gülüşümle selamladım. Ayaküstü yapılan kısa ve boş bir sohbetin ardından sadece söylenmiş olmak için söylenen bir “kendine iyi bak”la uzaklaştılar yanımdan İstanbul yağmur ağlıyordu.
Yıkılmışlığımın enkazı altında nefes almaya çalıştığım sırada geri döndü ve gözlerindeki yaşları saklamaya çalışarak“meğer ne çok beklemişsin dönmemi” dedi. Arkamı dönüp yürümeye başlarken o’na son sözümü söyledim; “gittiğine inansam dönmeni beklerdim…” İstanbul hala yağmur ağlıyordu!
BAŞKA ~ Kahraman Tazeoğlu.

korkagı oldugum ask bana seninle öç aldırıyor...

senden veremeyeceğin neyi isteyeceğimi sandın da sana veremeyeceğimi düşündüğün şeyler adına başlamandan  bitirdin beni Elif...